Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU

Aşağa gitmek

MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU  Empty MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU

Mesaj tarafından DreiMalAli 28.07.10 16:23

Muhammed’in Doğuşu

Bu yazının başlangıçdaki amacı, Kuran’da geçen elçi, peygamber, muhammad vs. gibi terimlerin Arap peygamberi Muhammed’i ne kadar kasttiğine bir açıklık getirmekti. Yöntem olarak ise, 9., 10. yüzyılda ortaya çıkmış olan İslam Literatürünün etkisinde kalmayarak ve sadece elde bulunan eşzamanlı tarihi belgelere dayanarak konuyu irdelemek amaçlanmıştı.

Konu ilerledikce yazının kapsamı da arttı. Kuran’ın oluşumu, gelişimi, İslam’ın ortaya çıkışı gibi konulara, bunlarla birlikte elde az da olsa günümüze kadar erişebilmiş tarihi belgelere değinmek zorunluluğu ortaya çıktığı için, yazının konusu genişlemek zorunda kaldı.

İnternet taramaları haricinde yararlanılan kaynaklar: K.H. Ohlig, Volker Popp, Christopher Luxenberg, A. Sprenger, çeşitli kitapları ve/veya makleleri.

Elde bulunan kaynaklara ulaşma, dil ve tarih konusunda bilgi yetersizliği gibi sorunlardan dolayı, elbette açık kalmış bir çok konu bulunuyor. Bunu garipsememek gerek, çünkü İslam Tarihinde, özellikle de Erken İslam zamanında (7. yüzyılın başları) karanlıkta kalan çok fazla konular mevcut. Ama umarım, eleştiriye ve tartışmaya açık bir yazı ortaya çıkmıştır.
DreiMalAli
DreiMalAli

Mesaj Sayısı : 9
Kayıt tarihi : 28/07/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU  Empty Geri: MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU

Mesaj tarafından DreiMalAli 28.07.10 16:26

İslam Literatürü

İslam’ın erken tarihi ve peygamberi Muhammed hakkında bilgilerin kaynağı sadece islami literatürdür. Bunun dışında Erken İslam ve Muhammed hakkında eşzamanlı tarihi bilgi mevcut olmadığı gibi, islam literatürünün içerdiği bilgileri destekleyen eşzamanlı ve dışkaynaklı tarihi kaynaklar bulunmamaktadır.

İslamın ortaya çıkışı ve Muhammed’in yaşamı bilgilerinin temelini oluşturan islami kaynaklar şunlardır:

1. Kuran

2. Hadis derlemeleri:

2.1. Buhari (Ö. 870). Sahih-i Buhari.

2.2. Müslüm (Ö. 875). Sahih-i Müslüm.

2.3. Ebu Davut (Ö. 888). Kitab as-sunan.

2.4. Tirmizi (Ö. 892). al-Dschami as-sahih fi s-sunan.

2.5. Nesai (Ö. 915). Kitab as-sunan.

2.6. İbn Mace (Ö. 886). Kitab as-sunan.

3. Biyografiler:

3.1. İshak (Ö. 768) tarafından başlanıldığı sanılan fakat Hişam (Ö. 833) tarafından bitirilen Siyer.

3.2. Waqidi’nin (Ö. 822) yazdığı Savaşların Tarihi (Kitab al Magazi).

3.3. Ibn Saad’ın yazdığı “Kuşaklar” (veya “Sınıflar”) (Kitab at tabakat al kabir)

3.4. Taberi’nin (Ö. 922) yazdığı “Tarih”.

4. İkincil kaynaklar

Kuran; hem İslam tarihi hem de Muhammed’in yaşamı konusunda tarihi kaynak olarak işe yaramaz. Kuran’da mohammad kelimesi sadece dört yerde geçer ve bunların sadece birisinde arap peygamberi ifade edilir –ki bu yazının ana konularından birisidir-. Kuran’da sadece bir yerde Mekke Vadisi geçse de, ne veya nerede olduğu hakkında somut bir ip ucu bulunmaz. Dört yerde medine kelimesi geçse de, “Yesrib şehri” (şimdiki ismi ile: Medine şehri) anlamında mı, yoksa sadece medine kelimesinin karşılığı olan “şehir” anlamında mı kullanıldığı belli değildir. Arap Yarımadası hakkında ise Kuran’da hiç bir bilgi yoktur.

Arap peygamberi Muhammed için “bilgi” içeren ilk eserler yukarda verilen hadis derlemeleri ve biyografilerdir. Geleneksel İslam Tarihi ise Taberi’nin “Tarih” kitabından ibarettir.

Geleneksel İslam tarihinin iddiasına göre Muhammed 570 ile 632 yılları arasında yaşamıştır. Fakat bu verinin kaynağı olan ve isimleri yukarda belirtilen eserlere baktığımızde, hemen göze batan bir nokta var: Bu eserlerin yazarları Muhammed’den 200-300 yıl sonra yaşamışlar. Tek başına bu gözlem dahi, Muhammed’in yaşam tarihinden şüphelenmemiz için yeterli bir nedendir.

Ama tarihsel sorunlar bununla da bitmiyor: Bu eserlerin orijinalleri mevcut değil. Elimizde bulunan el yazmaları ancak, eser sahiplerinin ölümünden yüzlerce yıl sonra, başka kişilerin el yazmaları olarak günümüze kadar gelebilmişlerdir. Yani elimizde bulunan en eski el yazmaları; orijinal eserlerin (eğer gerçekten var idiyseler) kopyalarının kopyalarının kopyalarının... kopyasıdırlar. Bu kopyalama esnasında sık sık yapılan yazım hataları, değiştirmeler, eklemeler, çıkarmalar konusunda ise henüz bilimsel bir araştırma, inceleme mevcut değildir.

Muhammed biyografileri Kuran’da geçen bazı imaları alır, süsler, püsler ve masalımsı bir dil ile efsaneler anlatırlar. Anlatılan efsane içindeki tarihi bilginin ise; önce efsanenin çerçevesinden süzülmesi gerekir ki, yine de tutarlı bir bilgi edinmek çoğu zaman mümkün değildir.

İsmi geçen biyografiler bize ancak 9. ve 10. yüzyılın yazarlarının, kendi zamanları içindeki İslam ve Muhammed görüşünü yansıtabilirler. Fakat kendi zamanlarından 200-300 yıl önceki olaylar için kaynak olamazlar. En azından ama, birincil kaynak olamazlar.

İslam’ın ilk iki yüzyılı için elimizde hiç bir tane eşzamanlı islami literatür bulunmamaktadır. Eşzamanlı Pers ve Bizans kaynakları da Arap Yarımadası’nda ortaya çıkmış yeni bir peygamberden veya yeni bir dinden bahsetmezler. Maalesef bu basit ve temel gerçek, İslam Tarihini konu edinen eserlerde dile getirilmez. Dile getirildiğinde ise, önemsenmez, göz önüne alınmaz.

Origenes’in (Ö. 253) yazılarına dayanarak bir İsa biyografisi yazmaya kalkmak ne kadar anlamsızsa, şu biyografilere dayanarak bir Muhammed yaşamı yazmaya yeltenmek de o kadar akıl dışıdır. Günümüzde; Origenes’den tarihi bir İsa yaşamı çıkarmaya çalışan birisi, kendisini çok gülünç bir duruma düşürdüğünü bilir. Fakat maalesef, Siyer ve benzeri biyografilerden bir tarihi Muhammed yaşamı yazanlar, kendilerini İslam bilimcisi ilan etmeye yeltenir.

Aslında bu kadarı dahi Arap peygamberi Muhammed’in hiç bir zaman yaşamamış olduğunu anlamak için yeterlidir.
DreiMalAli
DreiMalAli

Mesaj Sayısı : 9
Kayıt tarihi : 28/07/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU  Empty Geri: MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU

Mesaj tarafından DreiMalAli 28.07.10 16:33

İslam Literatürü Dışında Kalan Kaynaklar

İsalam Literatürü haricinde günümüze kadar gelebilen kaynaklar şunlardır:

1. Yahudi ve özellikle hristiyan kaynakları. Yedinci yüzyılın hristiyanları sadece Çine kadar misyonlarını yayıp kiliseler, manastılar yapmakla kalmadılar, günümüze kadar ulaşabilen literatür de bıraktılar: Kronikler, mektuplar, vaizler, konsey kararları, apocalypseler, mezheplerarası tartışmalar vs. Bu konuda bir araştırmanın Türkçe tercümesi (henüz tamamlanmamış hali ile) burada veya şurada mevcut. Bu araştırmadan da anlaşılacağı gibi, yazarlarının bir çoğu Orta Doğu’da yaşadığı halde, eşzamanlı hristiyan literatüründe, yani 7. yüzyılda, Erken İslam’ın ve Muhammed’in izine raslamak mümkün değil. Bu literatürde Arap Yarımadası da bulunmamaktadır.

Eğer 7. yüzyılda yeni bir din ve bunun peygamberi ortaya çıkmış olsaydı, Orta Doğu’da yaşayan hristiyan yazarları, sadece mezhep tartışmaları ile yetinmez, bu yeni din ile de tartışmaya girerlerdi.

Bu eserlerde bölgede araplar egemendirler. Onlardan ismaililer ve sarazenler diye bahsedilir. Az da olsa bir Arabiya’dan bahsedilir. Fakat bu Arabiya ile Arap Yarımadası değil, ya Mezopotamya bölgesi kastedilir, ya da Bizans’ın provincia arabia’sı olan Kızıl Deniz’in çevresi.

İsmaili ve sarazenlerin inançlarına değinildiğinde ise, bu inanç sistemi bir Hristiyanlık mezhebi olarak olarak eleştirilir. Yani bölgeye hakim olan araplar hristiyandırlar.

2. Yazıtlar: Bulabildiğim kadarı ile

2.1. Ürdün’de Gadara kaplıcaları’ndaki Muaviye’nin yazıtı. Tarihi 664.

2.2. Mısır’da Fustat’da (şimdi Kahire’nin bir parçası) bir köprü üzerindeki yazıt (691).

2.3. Kudüs’de Abdul Melik tarafından 693 yılında yaptırılan Kaya Kubbesi’nin içinde ve dışında bulunan yazıt.

2.4. Yine Abdul Melik tarafından, Şam-Kudüs yolu yapımında dikilmiş olan bir kaya üzerindeki yazıt (695).

2.5. Şam’da I. Velid tarafından yaptırılan mabet üzerindeki yazıt (708) (Şimdiki ismi: Emevi Camisi).

2.6. Suriye’de, Humus yakınlarında Qasr al-Hayr üzerindeki yazıt. Muhtemelen Hişam tarfından 732’de yazdırılmış.

2.7. Medine’de mabetdeki (Şimdiki ismi: Peygamber Camisi) yazıt (757).

Bu yazıtlardan bazılarına bu yazıda da değiniliyor. Bu yazıtlardan da anlşıldığı kadarıyla, 750 yıllarına dek ne bir İslam var Orta Doğu’da, ne de onun peygamberi olduğu iddia edilen bir Muhammed.

3. Sikkeler: Muhammed ve peşinden gelen dört halifeye dair para mevcut olmadığı gibi; bu kişiler eşzamanlı tek bir tarihi iz bırakmamışlar. İsmi de bilinen ilk sikkeler Muaviye tarfından bastırılmış olup açık seçik Hristiyanlık sembolleri taşımaktadırlar: Haç işaretleri, balık, palmiye vs. Bu durum 8. Yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir.

Sikkelerde bulunan bu semboller de, Orta Doğu’da yaşamış olan hristiyanların verdiği literatür ile örtüşmektedirler: 8. yüzyılın ortalarına dek bölgedeki arapların inacı Hristiyanlıktır. Bu süre içinde bölgede ne bir İslam dini mevcuttur ne de onun peygamberi olduğu iddia edilen bir Muhammed.

MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU  Ddas53

MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU  Ddas52

MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU  Ddas51

MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU  Ddas50

MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU  Ddas48
DreiMalAli
DreiMalAli

Mesaj Sayısı : 9
Kayıt tarihi : 28/07/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU  Empty Geri: MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU

Mesaj tarafından DreiMalAli 28.07.10 16:34

Kuran Hakkında

İslam araştırmacılarının çoğunluğuna göre Kuran 650’li yıllarda Osman tarafından bir kitap haline getirildi ve diğer bütün kaynaklar (taşlar, kemikler, yapraklar vs.) imha edildi.

Ama bunlar iddia edilirken çok önemli bir kaç nokta göz ardı ediliyor:

Bu bilgilerin kaynağının hepsi en erken 9. ve 10. yüzyıl.
7. Yüzyıla ait elimizde Kuran bulunmuyor.
Parçalar halindeki en eski Kuran sayfaları 8. yüzyılın başlarına tarihlenmiştir.
Kuran’ın içeriğine örnek olan en eski tarihi kalıntı olan Sanaa Kodeksleri 926 ayrı el tarıfından yazılmış, 12 000’den biraz fazla sayfadan oluşuyor. Hepsi pörşimen olan bu sayfaların hepsi tam bir sayfa olmadığı gibi, toplamı da tüm bir Kuran’ı oluşturmuyorlar. En eski pörşimen 710-715 yılları arasında yazılmış. Diğerlerinin yazılış tarihi ise 8. yüzyılın başlarından 10. yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanıyor.

Eldeki Sana Kodekslerine bakararak şunu söyleyebiliriz: 7. Yüzyılın sonuna dek, kitap halinde olup, şu an elimizde bulunan Kuran’a eşdeğer bir Kuran henüz mevcut değildi. Kuran çok sonraları ortaya çıktı. Tıpkı Yeni Ahit’in de iddia edilen zamandan çok sonraları ortaya çıkmış olması gibi. Ama Kuran ve Yeni Ahit arasında önemli bir fark var. Yeni Ahit çeşitli bilimsel metodlarla (mesela textual criticizm, higher criticizm vs. ) incelenmiş olduğundan, hangi zamanlarda yazıldığını, hangi süreçlerden geçtiğini, kısacası; oluşumunu takip etmek yeterince mümkün. Fakat Kuran için bunu söyleyemeyiz. Henüz söyleyemeyiz. Kuran için benzer bilimsel metodlar henüz uygulanmış değil. Mekki ve medinevi sureleri diye isimlendilen ayrım hariç. Ki bu ayırım da, bir yere kadar, yine 9. ve 10. yüzyıl eserlerindeki bilgilere dayanıyor.

Diğer tarihi konularda hiç bir tarihcinin kabul edemiyeceği bütün bu sorunlara rağmen, İslam bilimlerinde geleneksel İslam anlatımının günümüzde dahi hala yaygın olması elbette şaşılası bir durum. Bunun nedenleri şunlar olabilir:

Kuran’ın Muhammed’in ağzından döküldüğü önkabulü.

9. ve 10. yüzyıl eserleri göz ardı edildiğinde, Kuran’ın içeriğinde çok çok az tarihi, bölge, yer ve biografik bilgilerin bulunmasının sorun oluşturması.
Tembellik. 9. ve 10. yüzyılda ortaya çıkan çok sayıda eserin içeriğinin zengiliğinden kaynaklanan tembellik ve ağaçlardan ormanı görememe olgusu.
O zamanlardan günümüze kadar gelebilmiş eşzamanlı tarihi kalıntıların azlığı ve bunlardan sonuçlar çıkarmanın zorluğu.

Korku. Can korkusu.

693 yılında Kudüs’de yapılmış olan Kaya Kubbesi (Kubbetüs Sahra) üzerindeki yazıtların, elde bulunan en eski Kuran kodekslerinden daha eski olduğunu ve yazıtların bazı cümlelerinin Kuran’da da geçtiğini biliyoruz. Bu yüzden Kuran’ın öncüllerinin de olduğunu tahmin edebiliriz. Fakat bu öncüllerin ne olduğunu, ne üzerine yazılmış olduğunu, kapsamının ne kadar olduğunu bilmediğimiz gibi, hangi dilde yazılmış olduğunu dahi bilmiyoruz.
DreiMalAli
DreiMalAli

Mesaj Sayısı : 9
Kayıt tarihi : 28/07/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU  Empty Geri: MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU

Mesaj tarafından DreiMalAli 28.07.10 16:35

Avesta”nın toplanması

Perslerin krallar kralı Ardeşir I (MÖ 200’lü yıllar) danışmanlarından Avesta’nın (zerdüştlerin kutsal kitabı) toplanarak, Ahura Mazda (Zerdüştlerin tanrısı) tarafından söylendiği sıralamasıyla bir araya getirilmesini ister. Ardeşir, din danışmanı Tansar’ın tavsiyesiyesiyle, ortaya çıkmış olan bir çok versiyon içerisinden, bir versiyonu seçer. Diğer versiyonlar yasaklanır.

Dört yüzyıl sonra Şapur I (MS 200’lü yıllar) zamanın diğer dinlerinden (Hindistan, Bizans ve bazı diğer ülkelerdeki) Zerdüştlük konularını ilgilendiren bölümleri toplatarak Avesta’ya eklettirir.

Bunun halk arasında değişerek çeşitli versiyonlara anlatıldığını tahmin etmek zor değil. Bu yüzden 9. yüzyılın yazarları bir Osman’ın Kuran toplama işlemini gerçekleştirdiğini ve Kuran’ın diğer versiyonlarının, orijinali de dahil, imha edildiğini anlatmakta zorlanmamışlardır herhalde.

Kuran’ın bir kitap haline gelmesinin en erken 8. yüzyılın ikinci yarısı olduğunu, çeşitli ayetlerin daha eskiye, 7. yüzyıl sonuna dayandığını biliyoruz. Bunların öncüllerinin olduğunu göz ardı etsek dahi, Kuranın uzun bir süre içinde oluştuğunu, geliştiğini, değiştiğini çekinmeden söyleyebiliriz. Bu sürenin en az 1 yüzyıl olduğunu da söyleyebiliriz. Öyleyse Kuran bu 1-2 yüzyıllık süre içerisinde ve içeriğine eklemeler, çıkarmalar yapılarak oluşturulmuş ve bir kitap haline getirilmiştir.

Bu düşünceyi, bir zamanlar popüler olan şeytan ayetleri de destekler.

Kuran’ın oluşum süresini anlatan eşzamanlı literatür mevcut olmadığından, ancak elde bulunan para, yazıt ve yazmalardan sonuçlar çıkarabiliriz.
DreiMalAli
DreiMalAli

Mesaj Sayısı : 9
Kayıt tarihi : 28/07/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU  Empty Geri: MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU

Mesaj tarafından DreiMalAli 28.07.10 16:35

İlk Arap Emirlikleri

Heraklios 622 yılında, Ermenistan’da, persleri tam bir bozguna uğratır. Bizans’ın o günkü durumuna bakılırsa, bu, beklenmeyen bir zaferdir. Muhtemelen bu zaferden önce, kesinlikle ama bu zaferden sonra Heraklios’un arap yardımcıları, yandaşları mevcuttur. Bizans bunları foederati diye isimlendirir. Aramicesi qarama, Arapçası ise quraish.

Siyer’in Muhammed’in kabilesi diye bize tanıtmak istediği, fakat aslında Heraklios’un iranlı ve suriyeli foederati’leri, küreyş’leri, kısacası yandaşlarıdır ilk Arap Emirlikleri. Bu emirliklerin kabilelerinin isimleri elbetteki küreyş değildi. Tabi bunlar tek bir kabile de değildiler. Küreyş teriminden, bir Arap kabilesini değil, Heraklios’un yandaşlarını anlamalıyız.

Bu yandaşların kim olduklarını tahmin etmek kolay: Pers egemenliği altında yaşayan hristiyanlar.

627 yılında Ninive’de Persler yine yenilir. Chosrau II (Hüsrev II) kaçar. Tahttan düşer ve öldürülür. Heraklios Hüsrev’in oğlu ile eski sınırların geçerli olduğu bir anlaşma yapar. Persler Bizans topraklarından çekilirler. Heraklios için bu savaş yeni topraklar edinme amaçlı değil, dini bir savaştı. İlk haçlı seferi de diyebiliriz.

Heraklios; Bizans, Orta Doğu ve Mısır kiliselerini bir araya getirmek için uzun süre uğraşsa da başaramaz. Nihayetinde Orta Doğu ve Mısır’dan çekilir. Persler ve Bizans’ın yokluğu ile bölgede oluşan otorite boşluğunu artık Bizans’ın foederatileri/küreyşleri doldurmaktadırlar.

Yaşamı süresince Heraklios’a minnettar olan Arap emirleri (= küreyşler, Bizansın yandaşları) Heraklios’un öldürülmesinden sonra (641) bu sadakatı bitirirler. Ve kendi başlarına sikke bastırmaya başlarlar: İlk Arap sikkeleri. Bu ilk sikkelerde bol bol hristiyan sembolleri vardır: Haç, balık, palmiye, Yakup’un kafasının saklandığı kutu vs. Bir çoğunun kimler tarafından bastırıldığını bilmesek de, Muaviye adına bastırılmış olan sikkelerde hristiyan sembolleri ile bezenmişlerdir.

Bu sikkelere ve Muaviye’den günümüze kadar gelmiş olan artefaktlara bakarak, bu dönemde İran ve Suriye’de Hristiyanlığın hakim olduğunu, yönetenlerin ve yönetilenlerin çoğunluğunun (zerdüştleri şimdilik göz ardı ediyorum) hristiyan olduklarını tespit etmek kolay.
DreiMalAli
DreiMalAli

Mesaj Sayısı : 9
Kayıt tarihi : 28/07/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU  Empty Geri: MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU

Mesaj tarafından DreiMalAli 28.07.10 16:36

Sikkeler, MHMT ve mohammad

MHMT kelimesi ilk olarak 661 yılında basılmış olan bir sikkede geçer. MHMT Aramice yazılmış. Bu sikke İran’ın güney doğusundaki Zaranj;da (Şimdi Afganistanda, İran-Afganistan sınırında) bastırılmış. Parayı kimin bastırdığı ise yazılı değil. Bu sikke Berlin’de Berliner Sammlung der Kalligraphie’de bulunuyor.

Muhammed kelimesinin bu zamana dek bilinen anlamı: “övülesi”, “övülmüş”, ‘seçilmiş’.

Üzerinde MHMT yazan sikkeler için iki ayrı bölgede ortaya çıkıyor. Bunladan birisi İran’ın kuzey doğusunda, şimki Türkmenistan ve Afganistan bölgelerinde. Bu sikkelerde MHMT kelimesi abd Allah ve kalifat Allah ile beraber kullanılıyor. Bu proğram daha sonraları Abdul Melik tarafından bastırılan sikkelerde de mevcut. Abdul Melik’in sikkelerinden, kendisinin Merv’den geldiğini de anlıyoruz. Merv Hazar Denizi’nin doğusunda, eski İpek Yolu üzerinde bulunan bir şehirdir.

Diğer MHMT sikkeleri ise MHMT ile beraber wali Allah proğramını kullanıyor ve güney doğuda, Kirman ve civarlarında bastırılıyor.

MHMT yazdıran ve ismi bilinen ilk kişi Abdul Melik’tir. Sikkelerin tarihlerinin sıralamasına bakarsak, doğudan batıya doğru bir sıralama görürürüz. Öyleyse, Abdul Melik bu paraları doğudan başlayarak batıya doğru ilerlerken bastırılmıştır.

Bu zamana dek bastırılmış olan sikkelerin hiç birisi, Arap Yarımadası ile ilgili değildir.

Sikke bastırmak en az iki noktaya açıklık getirir: Bir yönetici kudret sahibinin varlığını ve on yıllar öncesinden başlamış olan ve hala süren bir dini proğramın ve/veya bir dünya görüşünün ve/veya bir politik proğramın varlığını. Bu proğramın başlangıcı, 7. yüzyılın başlarına ve hatta daha da öncelerine kadar uzanabilir. Yani iddia edilen Muhammed zamanından daha öncelerine kadar dahi uzanıyor olabilir.

Bölgede yüzyıllardan beri Süryanice konuşulduğu göz önüne alındığında, MHMT kısaltması MHMD olarak okunduğunda “övülmüş, övülesi” anlamına geliyor ve lehçelerde “mehmad”, “mahmed” diye okunuyor.

Diğer bir anlam Volker Popp kaynaklı. Popp’a göre, Sami dillerinden ola ve M.Ö. 13.-14. yüzyıla uzanan Ugaritçe’de MHMT “seçilmiş,” “seçilen”, anlamına geliyordu. Süryaniceye bu anlamı ile geçtiğini de düşünebiliriz. Orta İran lehçelerinde (=Pehlevi dili = Orta Farça) “mehmet”, “mahmat” olarak kullanılıyordu.

Özellikle Abdul Melik zamanında ve yönetiminde uygulanan araplaşma çalışmalarında MHMT/MHMD “muhammad” halinde arapçalaştırıldı. Bunu 681 yılından itibaren bastırılmış olan bir kaç parada görebiliyoruz. Bu paralarda hem Pehlevi yazısıyla MHMT geçiyor hem de Arapça “muhammad”. Suriye bölgelerinde, kısa süre sonraları, MHMT kelimesi kayboluyor ve yerine Arapça yazı ile Arapça bir terim olan muhammad kelimesi kullanılıyor.

Abdul Melik’in bazı sikkelerinde “peygamber Musa” yazdırdığını da bildirmekte yarar var.

“Mahmed” olarak kullanımının ama, bir süre daha devam ettiği belli. Çünkü 750 yıllarında ölmüş olan Şamlı Johannes (Johannes of Damascenus), Mamed (Yunanca okunuşu Mamed) isimli bir sanal peygamberden söz ediyor.

Araplaşma, arapçalaştırma süresince MHMT’ın HMT ve HMD hali ile “Ahmed”, “Ahmat” olarak kullanıldığın düşünmek de mümkün. Özelllikle teolojik alanda. Mesela Siyer “Ahmed”i “Muhammad” ile eşanlamlı kullanıyor. A. Sprengeri’in “Das Leben und die Lehre des Mohammad nach bisher grösstenteils unbenutzten Quellen” kitabındaki gözlemine göre, 9. yüzyıla kadar ahmed/ahmad ile mohammad isimlendirmeleri arasında bir gidip gelme var. Bazan ahmed/ahmad kullanılıyor bazan mohammad.

641 yılından beri gayet açık bir şekilde hristiyan sembollerinin kullanıldığını bildiğimizden, 661 yılından itibaren kullanılan MHMT ve muhammad sembollerinin İsa için kullanıldığını söylemek doğru olur.

Bu “övülen”,” övülmüş olan”, “seçilen”, “seçilmiş olan”, yani muhammad, İsa’dan başka birisi değil. Bunu Abdul Melik’in Kudüs’te, 693 yılında yaptırmış olduğu Kaya Kubbesi’nde de görebiliriz. (693 senesi Araplara göre 72. seneyi ifade ediyor. Bu 72 sayısının mistik bir anlamı vardır düşüncesi hemen akla geliyor.)
DreiMalAli
DreiMalAli

Mesaj Sayısı : 9
Kayıt tarihi : 28/07/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU  Empty Geri: MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU

Mesaj tarafından DreiMalAli 28.07.10 16:36

Christoph Luxenberg’in çevirisi ile Kaya Kubbesi’nin iç kısmındaki yazma ve Abdul Melik’in dini ve politik proğramı:

Benim Türçem ile bu yazıtın çevirisi:

1.

Lütufkar ve mehametli Tanrının adıyla (Seven ve sevilen Tanrının adıyla).

Tanrıdan başka Tanrı yoktur. Onun ortağı yoktur.

(Sure 64:1) Kudret ona. Övgü ona.

(Sure 57:2) O verir yaşamı (o diriltir yaşama) ve öldürür. O her şeye gücü yetendir.



2.

Övülmesi gerken (Övülesi) Tanrının hizmetcisi ve onun elçisidir.

(Sure 33:56) Tanrı ve melekleri peygambere rahmet diliyorlar.

Siz inananlar; ona rahmet ve sağlık/refah dileyin

Tanrı onu kutsasın, ona sağlık/refah ve Tanrıdan merhamet (veya sevgi).



3.

(Sure 4.171) Yazı sahipleri! Kararınızda yanlış olmayın va Tanrı hakkında sadece doğruyu söyleyin.

Çünkü İsa Mesih, Meyemin oğlu, Tanrının elçisidir ve onun Meryeme yerleştirdiği sözüdür ve kendsiinden bir ruhtur.

Tanrıya ve elçisine inanın ve “üç” demeyin,

(Bunu) bırakın! (Sizin için) iyidir.

Çünkü Tanrı birdir –övgüler ona-, nasıl çocuk sahibi olsun ki.

Gökteki ve yerdeki (her şey) onundur.

Şahit olarak (sadece) Tanrı yeter.



4.

(Sure 4:172) Mesih Tanrı hizmetcisi olmaktan gocunmayacaktır, (Tanrıya) yakın olan melekler de.

Kim ama, ona hizmette gocunursa ve kendini üstün görürse,

Onları (bir gün) yanına çağıracaktır.



5.

Rab, elçini, Meryem oğlu İsa’yı kutsa.

(Sure 19:33-36) Doğduğu günde, öldüğü günde, tekrar dirileceği günde sağlık/refah ona.

Üzerine tartıştığınız Meryem oğlu İsa böyeledir, gerçeğin sözüdür.

Tanrıya evlatlık edinmek yakışmaz -övgüler ona-. Bir şeye karar verirse, ol demesi yeterlidir. O olur.

(Sure 43:64) Tanrı benim rabbimdir ve sizin rabbinizdir, o halde ona hizmet edin, bu doğru bir çizgidir.



6.

(Sure 3:18) Tanrı, kendisinden başka Tanrı olmadığını ihtar etti, melekler ve yazı alimleri gerçeği (gerçek gereği) pekiştirdiler: Ondan, kudretliden ve uludan başka Tanrı yoktur.



7.

(Sure 3:19) Tanrı katında doğru olan, (yazıyı) kabul etmektir (yazıyla örtüşmektir) (yazı anlayışı anlamında).

Çünkü kendilerine yazı verilenler, verilen bilgiden sonra, birbirleriyle tartışdıkları için çelişkiye düştüler.

Kim ama Tanrının yazı işaretlerini (yazıdaki kelimeleri) inkar ederse, Tanrı (ona) tez elden hesap soracaktır.

___________________________________________________________________________________________________________________




Bu çevirinin; mesela Diyenetin çevirisine uymadığının elbette farkındayım. Çünkü Christoph Luxenberg’in çevirisi Diyanetinki ile uyuşmuyor.

Bu yazıtta tarih boyunca ilk olarak ve bir yazıtta islam terimi kullanılıyor. Fakat bu terimin günümüzde bir din olarak bildiğimiz İslam ile, henüz bir ilişkisi yok. Bu yazıttaki islam terimi, “kabul etmek”, “razı olmak”, “örtüşmek” anlamında kullanılıyor.

Abdul Melik, imparatorlara layık bu kubbe ile, Bizans kilisesinin rakibi olduğunu bildiriyor. Kubbe üzerindeki yazıt ile bir taraftan gerçek Hristiyanlığın kendi teolojisi olduğunu ilan ediyor, diğer tarafdan Bizans kilisesine yanlış teoloji uyguladığının mesajını veriyor.

Yazıtta İsa için sık sık Meryemin oğlu vurgulaması kullanılıyor. Bu, İznik Konseyi (325) öncesinin Hristiyanlığının bir öğesi. İsa’nın iki tabiatlı olduğu öğretisi İznik Konseyi kararları ile Bizans kilisesinin doktrini oldu. Bizans teolojisinde İsa’nın Tanrının oğlu olduğu ön plandadır. Pers İmparatorluğunda yaşayan kiliseler ancak 410 senesinde Tizpon konseyi ile isteksiz kabul ettiler bu doktrini. Anlaşılan o ki, bu doktrin Pers İmparatorluğunun doğusunda yaşayan hristiyanlara kadar erişmemiş veya onlar tarafından kabul görmemiş. Onlar hala İznik konseyi öncesi Hristiyanlığı yaşıyorlar ve en geç Abdul Melik zamnında, batıya doğru yolculukarında, kendi öğretilerini eski Pers İmparatorluğu topraklarına geri getiriyorlar. Güçlendikleri için de Bizans kilisesine kafa tutuyorlar.

Kaya Kubbesi’ndeki bu yazıta göre İsa

- Meryem’in oğludur,

- Mesih’dir.

- muhammad’dır. Yani “seçilmiş” ve/veya “övülmüş”tür. “Seçilen”dir ve/veya “Övülen”dir.

- abd Allah’dır. Yani “Tanrının hizmetcisi”dir.

- Peygamberdir.

- Elçidir. Tanrının gönderdiğidir.

- Sözdür. Tanrının sözüdür. Tanrının Meryem’e yerleştirdiği sözdür.

- Ruhdur. Tanrının ruhudur.

- Tanrı’nın oğlu değildir.

Bu zaman dilimine dek (700’lü yıllar) ve muhtemelen 750 yıllarına dek “muhammad” terimi İsa için kullanılan bir terimdir. İsa’ya “seçilmiş” ve/veya “övülmüş” ünvanını veren bir terim.

Bu zaman dilimine kadar “muhammad” terimi ile kastedilen, İslam peygamberi olarak bilinen “Muhammad” değildir. İslam peygamberi olarak bilinen “Muhammad” henüz Dünya’ya gelmiştir, ne fiziksel olarak ne de bir literatür figürü olarak.

Hristiyan literatürnde İsa için “seçilmiş”, “övülmüş” anlamında ünvan varmıdır, bu sıfat/ünvan İsa için kullanılıyormuydu sorusu elbette akla geliyor. Bunu gözden geçirmemiz lazım.
DreiMalAli
DreiMalAli

Mesaj Sayısı : 9
Kayıt tarihi : 28/07/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU  Empty Geri: MUHAMMED EFSANESİNİN DOĞUŞU

Mesaj tarafından DreiMalAli 28.07.10 16:37

Hristiyan Literatüründe mohammad (= Seçilmiş/Övülmüş)


Havarilerin İşleri 13,17: İsrail halkının babaları Tanrı tarafından seçilmiş bir halk.

Pavlus Mektupları, Romalılar 8,33: İsaya inananlar seçilmişlermiş.

Jesaja 42,1 Tanrı, “Tanrının hizmetcisine” “seçtiğim” diye hitap eder.

Lukas 9,35: Bulutlardan gelen ses İsa’ya “seçtiğim oğul” diye hitap eder.

Lukas 23,35: Başkalarına yardım etmiş olduğu için çarmıhtaki İsa ile dalga geçerler: eğer seçilmiş ise, Tanrının Mesihi ise, kendine yardım ede....

...

Psalm 118, 26: İnşaat işçileri tarafından işe yaramaz gerekçesiyle kullanılmayan bir taş, köşe taşı olur. Tanrı mucizesi diye sevinen millet söyler: Tanrı adına gelen o övülsün..

Markus 11,9: İsa Kudüs’e girerken millet bağırır: Tanrı adına gelen o övülsün..

Markus 14,62: Büyük keşiş İsa’yı sorguya çeker: Sen büyük övülesinin oğlu Mesih’misin? İsa cevap verir: O benim.

...

Büyük övülesi’nin oğlu İsa da elbette övülesidir, Tanrı tarafından seçilmiştir ve Tanrı’nın hizmetcisidir. Arapçası ile söylersek: İsa, Abdul Melik’in muhammad’ıdır, Abdul Melik’in abd Allah’ıdır.

Abdul Melik, Abdul Melik’in yönetimi ve Abdul Melik’in yönettiği devletin inancı Hristiyanlıktır, İznik Konseyi öncesi Hristiyanlığı.

Abdul Melik’in Kaya Kubbesi’nin iç kısmındaki bu yazıtta geçen sıfatlar açık bir şekilde Meryem’in oğlu İsa için kullanılıyor.

Dış kısmındaki yazıtta ise benzer şekilde, Tanrının tek olduğunu, ortağı olmadığını vurguluyor. Tanrı’nın “elçisi”, “peygamberi”, “övülmüşü/seçilmişi (=mohammad)”, “hizmetcisi (=abd Allah)” anılıyor, ona rahmet dileniyor. Tanrı’nın oğlu olma ihtimali reddediliyor. Ama isim olarak İsa kelimesi geçmiyor.

İsa kelimesi geçmese de, Kaya Kubbesi’in iç kısmındaki yazıttan bütün bu sıfatların İsa için kullanıldığı gayet açık.

Tiberiya (İsrail’in batısında bir şehir) yakınlarında bulunan ve üzerinde uzaklık bildiren bir yol-dikit-taşı üzerindeki yazıt (704 yılı), Tanrının birliğini vuguluyor, ortaklığını reddediyor, “Övülmüşün/Seçilmişin (=mohammad)” elçi olduğunu belirtiyor. Bu yazıtta Abdul Melik kendisini abd Allah (= Allah’ın hizmetcisi) olarak tanımlıyor.

Muaviye zamanında da olduğu gibi, Abdul Melik’in sikkelerinde de İsa ismi geçmiyor. Fakat sikkeler üzerindeki semboller açıkca Hristiyan sembolleridirler. Sikkelerde MHMT, MHMD veya mohammad yazsa da, semboller sikke sahibinin Hristiyan olduğunu açıkca belirtiyor:

Bir veya daha fazla haç işaretleri
Hristiyan liderlerinin resmi
Yahya’nın kafası
Güvercin
Balık
5 ve 7 kollu yahudi şamdanı
Palmiye
DreiMalAli
DreiMalAli

Mesaj Sayısı : 9
Kayıt tarihi : 28/07/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz